Var mı yan bakan?!

15 Nisan 2011

Haberi  okuyup, kullanılan dili görünce ilk anda çok utandım, sanki haberde yeralan o açıklamayı Başbakan Erdoğan'ın dış politikadan sorumlu Başdanışmanı değilde ben ‘vatandaş Güler’ söylemişim gibi hissettim, belki de  sizce gereksiz olan bu empatim niye mi?

 
Devletinin tüm temsilcilerine, o koltuklarda oturan bazı isimlere olmasa da (o isimler geçici, tüzel kişilikler ise kalıcıdır) Ankara’nın temsil ettiği ulusal ruha sahip çıkan saygın, saygılı vatandaş kimliğimle (bu duruşum, onları, o makamları eleştirmeye de asla engel değildir) çok çook rahatsız hissettim ve de kızdım... O koltuklarda oturanlar her aklına geleni söyleme hovarlığı yapamazlar. İlgili habere bakalım; 
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone  'Bazen dışardan bazı çelişkiler görebilirsiniz. Geçen hafta mükemmel bir deyim öğrendim: Bu ne perhiz, ne lahana turşusu' dedi.(1) Bunun üzerine, Başbakan Erdoğan'ın dış politikadan sorumlu Başdanışmanı tecrübeli diplomat Fuat Tanlay'ın Ricciardone yanıtı da şöyle oldu: 'Büyükelçi geldiğinden beri, Türkçe'yi bildiğini ifade ederek bazı deyimler kullanıyor. Yeni bir deyim öğrendiğini söyleyerek bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demiş. Hükümetin uygulamalarıyla kendi saptamalarının uyuşmadığını ifade etmiş.. Madem kendisi Türkçe'yi öğrenmeye bu kadar meraklı o zaman bizde bir tabir daha vardır, cami duvarına işemek. Bunu da öğrenirse iyi olur.' (2*AKŞAM Gazetesi)
Yok, Başbakan'ın dış politikadan sorumlu Başdanışmanının verdiği bu yanıtı, o malum sözü bir kez daha tekrar edemeyeceğim. Bu nasıl bir diplomatik uslup, bütün sınırlar aşılmış durumda, semt pazarında atışmıyorsunuz ki! Uluslar arası  diplomaside demek istediğinizi dile getirmenin, uymak zorunda olduğunuz nezaket kuralları içinde bin biiir ‘vurucu, etkin’ metodu vardır. Bu kullanılan uslup ise sadece Türkiye’nin imajını (yani sizin benim imajımızı) ağır biçimde zedeler. 
Bir kez daha altını çizerek söyleyelim; tüzel kişilikler koltuğunda oturanların aklına her geleni aklına geldiği gibi söyleme hakları yoktur, onların temsil görevi vardır ve daima bu göreve layık, ulusun adına, ulusa, millete yakışır bir dille açıklama yapmak, konuşmak zorundadırlar. 
Sayın Erdoğan, dışpolitik arenayı da seçim malzemesi yapmaya mı karar verdi?
Haberlere bakılırsa ‘seçim öncesi saldırgan dış politika, nereye giderse oraya !!!’ sezonunun açılışı yapılmış oldu.  ‘Ağır abi’ rol modeli öne çekilmiş vaziyette. Bir kısım seçmeni bu tarzdan (seyredilen malum dizilerinde etkisiyle) hoşlanabilir de seçmenine gül atar iken oturduğu ‘Başbakanlık’ koltuğunda yaptığı her konuşmanın sadece kendisini ve de seçmenini değil, ona oy vermeyen bizlerin, tüm Türkiye’nin temsili  adına da uluslar arası kamuoyunda bağlayıcı olabileceğini unutma lüksüne de sahip olamaz/lar.
Avrupanın tam orta yerinde Fransa’ya kafa tutup, ‘heeeyt dağıtırım Fransa, bak akıllı ol’ deyip, hemen ertesi gün ABD büyükelçisine 'sert çakmak’,  diplomasi uslubundan tamamen uzak bir dil ile neredeyse ‘var mı başka yan bakan' demeye getirmek, ‘Vay be işte budur, dünyaya racon kestik ’ iç çekişiyle bazı yaralı egoları okşayabilir (!)…  Öteki, ötelenmiş vatandaş olarak ben de diyorum ki; bu uslup ve de tarz, Türkiye dış politikasının temsili söz konusu olduğunda , bize uymaz, yakışmaz. 
(Bir de... anlamadım, daha düne kadar çook yakın gözüken bazı malum ahbaplıklara ne oldu da...?!)
Sonuçta
'Var mı yan bakan' diyene
İtiraz ediyorum işte
Ama ne oluur ne olmaz! 
Arkanıza saklanabilir miyim ey okur?!!!   
 
 
ek*18 Nisan 2011
'Var mı yan bakan' demeye devam ediliyor, uslup giderek dağılarak..... ;