İsrail’e savaş açmak !

3 Eylül 2011

Dış politikada ‘sıfır sorun’ derken, dün itibarıyla İsrail ile savaşın eşiğine taşınmış durumdayız. İleriii
demokrasi için (!) ayaklanan ancak her an kontrol dışına çıkmaları da muhtemel gözüken Arap isyancıları ‘ılımlı islami rejimlerle huzura erdirmek (!)’ projesinin başarısı adına, her kim Arapların nefret ettiği İsrail ile sert kavgalara tutuşur ise Arap halklarının gözünde de ‘ sözüne biat edilmesi gereken kahraman’ olacaktır. Ve dün itibarıyla, İsrail ile gerginliği ‘resmen’ savaş aşamasına getiren AKP, Arap isyancılar nezninde ‘çok büyüük önem kazanmış, rol modelliğini iyice sağlamlaştırmış ve de New York’ta 10 gün sonra yapılacak olan kritik BM toplantısı öncesinde (detay yazının son bölümünde)
ciddi bir çıkış yapmıştır da… Peki, İsrail ile savaşın eşiğine gelmek, AKP’nin sınır aşan politik hesaplarına ve de Kraliçe teyzenin hanesine artı yazar iken, Türk halkı ise bu arada kendisine izahat yapılmadan açılan bu açık hesapların ‘zorunlu kefili’ olmamış mıdır ?  

...

Bu konuda, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Faruk Loğoğlu’nun açıklamasını son derece isabetli buldum; ‘ Ülkeyi savaşın eşiğine taşıyorlar… BM Raporu Gazze ablukasının meşru olduğunu ileri sürmektedir. İsrail’in aşırı güç kullanıma ilişkin eleştiriler ise yeni değildir. Raporun bu içerikle çıkmış olması AKP dış politikasının istenilen sonuçları almakta başarılı olamadığının en son örneğidir. Davutoğlu’nun açıklamalarının “en can alıcı” noktası “Doğu Akdeniz’de seyrüsefer
serbestisinin sağlanması için gerekli her önlem alınacaktır
” ifadesidir. Bu ifade, Gazze ablukasını tanımadığını belirten bir Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de askeri önlemler de alınabileceği  anlamına geliyorsa, bölgede gerginliğin artabileceği ve Türk ve İsrail deniz kuvvetlerinin karşı karşıya gelebileceği ihtimalini beraberinde getirir. Bu yaklaşımın neden ve gerekçelerini, hükümet kamuoyumuza anlatmalıdır. Komşularla sıfır sorun politikasıyla yola çıktığını iddia eden AKP’nin Türkiye’yi sıcak çatışma eşiğine taşımış olması ihtimali hazin ve kabul edilmezdir.’ 
  

 

NİYE , NİÇİN? 

Biz niye ‘İsrail ile ille de savaş’ naraları atmaya başladık,  talebimizi  ‘diplomasi ile hukuki kanalları çalıştırıp  almamız  mümkün iken…’

Şimdi… Bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım; Diplomasi kanallarını tamamen kapatıp, ilişkileri
sıfırladığımız İsrail’in (savaş ihtimalinde olacakları düşünmek dahi istemiyorum) şu halde karşı ataklarını tahmin etmek için uzman olmaya da gerek yok; Türkiye, uluslar arası mecrada sıkıntı yaşadığı
her konuda, başı sıkıştığında destek aldığı Yahudi lobisinin desteğini artık asla arkasında bulamayacaktır. Mesala, uluslar arası para piyasalarındaki (firmalarımızın, bankalarımızın
dahi) kredi arayışlarında,  mesala Ermeni lobisinin soykırım iddiaları gündeme geldiğinde , mesala Kıbrıs konusundaki duvara dayanan malum durumda,  mesala, Yunanistan ile… Mesala… Listeyi çook uzatabiliriz.  Kısacası AKP’nın, diplomasi durur iken,  İsrail ile bizi savaşın eşiğine getirmesinin faturasını ne yazık ki topyekün Türk halkı, Türk kamuoyunun ödemesi söz konusu olabilecektir. 

 

AMAN, DİKKAT…

Sıkıntılı bu mevcut süreçte, umarım; AKPliler bir de bu süreci içeride, tribünleri hedefleyip, 
popülist çıkarımlar elde etme gayretine de çevirmezler, resmi açıklamalarda kontrolsüz bir dil kullanarak sokaktaki halkın tansiyonunun yükseltilmesine de neden olmazlar.
Korkum, bugün itibarıyla bir bölüm medya üzerinden (geri planda ellerini ovuşturarak bekleyen meçhul birilerinin ) ırkçı kaşımalara başlanması, kendi ülkemizin  vatandaşlarına yönelik provokasyona kalkışmaya niyetlenmeleridir. Dilerim AKP ve de konunun sorumluları içeriye yönelik, olası, hoş olmayan bu tarz ırkçı kaşımalara, kışkırtmalara karşı gereken önlemi
acilen alırlar, medyanın fanatik kalemleri de bu konudaki ağır sorumluluklarının bilincinde olurlar.

Bu arada…

Çok merak ediyorum, sizlere bazı sorularım var; AKPliler, Hükümetin ilgili bilgilileri  (gerçekten) İsrail’in özür dilemesini bekliyorlar mıydı ?! Her iki tarafta  aylar önceden pozisyonlarını somut olarak ortaya koymuşlardı zaten. O halde?!

Dün okuduğum sayısız yorum, haberin içerisinden, Amerikalı bir analistin şu saptamasına katılmamaya imkan yok; ‘’ The Godfather, Baba filmindeki ünlü repliklerden birisidir, ‘Ona red edemeyeceği teklifi yap..’ Diplomasi bu söz ‘ kabul edilmeyeceğini bile bile kimseye ultimatom gönderme’ olarak uyumlanabilir. ‘’

Yani, İsrail-Türkiye ilişkisinde, kabul edilmeyeceğini bile bile niye ultimatom verilmiştir?! Yoksa?

Birilerinin politik hesabına gelen, zaten, ultimatomun ‘red’ edilecek olması mıydı? Red
ve ardından gelecek aşama sayesinde de…

İlk gün, Gazze’ye Kızılay’ın yardım gemisini yollamak yerine (bu durumda yaşanan üzücü olayların hiç birisi olmayabilirdi)  oldukça tartışmalı biçimde, onca ulusal ve de uluslar arası kurum ve kuruluşun tavsiyesine uymayıp, siyasi söylemi malum İHH’nın Mavi Marmara gemisine niye izin verilmiştir? Son derece üzücü olaylar meydana gelince ise, iki ülke arasında diplomasi kanalları genişletilerek, siyasi irade ile sorunu çözme duruşundan niye vazgeçilmiştir?!

Aklıma takılanları soruyorum.. Benim gibi düşünmek,  sorularıma, merakıma katılmak zorunda değilsiniz ama yine de makul bir cevabınız var mı?

AJANDA DA BAŞKA NELER VAR?

10 gün sonra New York’taki BM toplantısında Filistin’in  başvurusunun oylamasına  kısa bir süre kala…

Ve de.. Filistin ve İsrail kuvvetlerinin çekilmesi sonrası Hamas yönetiminde Gazze’nin  ilanı projesinde de geri sayım başlamış iken... Hiç şüphesiz İsrail’in projelere onayı yok, bir daha o halde;  İsrail’e baskı, ikna  kıskacının bir ucu Ankara’nın, AKP’nin eline mi tutturulmuş olacak böylece?

İsrail ile Türkiye’nin savaşın eşiğine gelmesi, Türkiye üzerinden yaratılacak baskı ortamı en çok kimin ekmeğine yağ sürecek?

Bu olasılıklar Türk halkının (tamamının) menfaatine mi olacak?! Uluslarası dengeler tek merkezin iştahına göre mi dizayn edilir?!!  Alternatif politikalarımız nedir? Hangi konularda ağır zararlarla karşılaşmamız muhtemeldir? Bu hesaplar halka neden açıklanmaz?

Ankara ile İsrail’i kapıştırır iken… Tamam, Arap isyancıları buna çok sevinecek, AKP’nin Arap Coğrafyasında popülerliği tavan yapacak,  isyancılar rol modelleri  ne derse ‘evet’ diyecek kıvama
gelecek de… Arada kalan biz Türk halkı, acaba  politik menfaatlere mi rampalık yapmış olacağız?!  

Mevcut, gelinen aşamanın arkasındaki tek neden 'özür dileme' krizi midir?  

Tüm bu soruları böyle kalkıp yüksek sesle sormak ise birilerini çok kızdırmanıza,  kara propagandalara hedef yapılmanıza da sebebiyet verebilir; ‘biz niye İsrail ile ilişkileri
tamamen koparıyoruz, niçin talebimizi almak adına diplomasi kanallarını genişletmiyoruz, biz niye Kraliçe teyzenin bölgedeki ekmeğine yağ sürüyoruz? Ulusal menfaatlerimiz açısından savaşın eşiğine gelmek kabul edilemez’ derseniz birileri sizi derhal ‘bak bizim gibi düşünmüyor o halde… gelsin pusular…’ noktasında da karşılayabilir!

Buna rağmen,  ben yine de ısrarla söylüyorum; ülkeyi savaşın eşiğine getirmek, birilerinin
menfaatine uygun olsa da… Türk halkının menfaatine asla uygun değildir.

 

 

***

twitter.com/gulerkomurcu