Kriz senaryoları

28 Haziran 2011

CHP, tutuklu milletvekilleri sorunu çözülene kadar AKP’i protesto etme, ‘Meclis’e gitme ama yemin etmeme’ kararı aldı (bir seçmen olarak ben de bu kararlarını destekliyorum). TBMM’nin Cumhuriyet tarihinde ilk kez yeni döneme iki kritik partinin protesto eylemiyle giriyor olması, “tutuklu vekiller” sorunu çözülmeden TBMM çalışmalarının “normalleşmeyeceğini” gösteriyor. Kulislere kriz senaryoları hakim, bu senaryolara kısaca göz atalım;

  

Şimdilik parlamentoya gitmeme kararı ile yetinen  Bağımsızlar şayet  önümüzdeki günlerde toplu istifa kararı da alırlar ise (ilgili haberlere göre, bu ihtimalin hala ucu açık)  kaçınılmaz olarak ara seçim gündeme gelecektir. Bu da AKP’nin,   Anayasayı istediği gibi değiştirecek 330 sandalyeyi bundan sonra ‘’şu ya da bu (bu kısmını anlayışınıza bırakarak !) ‘ biçimde bulmasını imkansız duruma getiriyor. Çünkü zorunlu ara seçim ile sadece BDP’nin milletvekili çıkarttığı bölgelerde ara seçime gidilecektir.  Bu bölgelerde, 12 Haziran'da bağımsız adaylarıyla olduka yüksek oy alan BDP  seçime girip rahatlıkla yüzde 50’in üzerinde oy alabilirler, ara seçimin ardından  BDP’nin vekil sayısı 50’e yaklaşabilir. Bu durumun siyasi dinamiklere, Meclis aritmetiğine (ve de AKP'e) etkisini de tahmin etmek zor olmasa  gerek .                                                                                                                                                         BDP’nin desteklediği bağımsızların sayısı Hatip Dicle düştükten sonra, Anayasa uyarınca, TBMM üye tamsayısının (550) yüzde 5'inde (28) boşalma olması halinde “zorunlu” olarak üç ay içinde ara seçim yapılmasını gerektiriyor. Hukukçulara göre de; BDP’li milletvekillerinin milletvekilliğinin istifa ya da TBMM tarafından düşürülmesi durumunda iki ihtimal var. Anayasa 78’inci maddeye göre bir ilin veya seçim
çevresinin, Meclis’te üyesinin kalmaması halinde, boşalmayı takip eden 90 günden sonraki ilk Pazar günü ara seçim yapılır. Ama Meclis üye tam sayısının yüzde 5’inden fazla milletvekilinin milletvekilliği düşerse, yani 25’ten fazla milletvekilinin vekilliği düşerse istifa eden vekillerin seçim bölgesinde üç ay
içinde ara seçim yapılır. Bağımsız milletvekillerinin toplam sayısı 35 yani yasada öngörülen yüzde 5’lik orandan fazla.   
 

 

Ve senaryodan gerçeğe dönelim, günceldeki diğer sıcak gelişmelere bakalım, biraz önce de belirttiğim
gibi, CHP’nin bugun aldığı kararı  takdirle karşıladım. Neden mi? Cevabı yine CHP Lideri’nin son açıklaması ile vereyim, Kılıçdaroğlu diyor ki; ‘
AKP'nin duyarlı olacağını sanıyordum. Ancak Sayın Erdoğan duyarlılıktan çok uzak. Öyle bir açıklama yaptı ki gelin bana danışın ondan sonra kimi aday göstereceğinize karar verin dedi. 2002'de sen mahkum olduğun halde AKP'ye neden bir mahkumu genel başkan seçtin dedik mi? 2002'de Sayın Erdoğan’ın yaptığı konuşmayı okuyun, O zaman hak arayan Erdoğan şimdi kişilerin elinden haklarını nasıl alırım diyen bir Erdoğan’a dönüştü. Despot, halkın iradesini kilitleyen bir Erdoğan’a dönüştü.”      

Peki bundan sonra başka ne/neler olacak?

 

Bağımsızların toplu istifası ve zorunlu ara seçim ihtimali dışında, gündeme başka neler getirilebilir?

 

Bildiğiniz gibi, CHP'li vekiller yemin etmedikleri için kanun teklifi veremeyecekler. Kanun teklifini ancak yemin eden tek CHP’li milletvekili olan Oktay Ekşi verebilecek.  Ekşi, bir-iki gün içinde tutuklu vekillerin serbest kalmasını sağlayacak bir kanun değişikliği teklifi verecek.

 

Bu arada elbette yargı da bu olağandışı gerginliğe rahatlama getirebilir, üst mahkemede tutuklamaların kaldırılmasına karar verebilir.

 

Diğer yanda,  Tarhan Erdem’in bugunkü açıklamasıda aba altında tutulan bir başka ihtimali mi gösteriyor dersiniz?! Erdem diyor ki; "AK Parti vekilleri bugün yemin eder. Hükümeti kurar ve hükümet kurulduktan sonra da haydi seçime der. O zaman ben CHP'lilerin ne diyeceklerini merak ediyorum" Anlamadım doğrusu, bu cümleler ile birileri Erdem’in ağzından kamuoyunu seçimle mi korkutmaya çalışıyorlar? 

Tüm bu gerginliklerin içinde Sayın Erdoğan’ın önceki gün yaptığı bir açıklama ise beni şok etti, Erdoğan diyor ki,  ‘Halkın diğer 50’sinin oyunu niye alamadık, şimdi bunu araştırıyoruz, ben o oyları da istiyorum’!!! Halkın 100’de yüz’ünün tek adama evet dediği ya da demek zorunda olduğu, çok sesliliğin muhalefetin olmadığı yönetim biçiminin adının ne olacağını, artık buna ‘Demokrasi’ denilemeyeceğini  birisinin
acilen kendisine söylemesi gerekiyor, sanırım!…  

Gergin günlerin  temposu yükseliyor.