Bakalım bu yeni kaset nelere gerekçe oluşturacak?!

16 Eylül 2011

MİT’in tepe isimlerinin AKP Hükümeti adına, terör örgütü PKK’nın temsilcileri ile Oslo’da yaptıkları pazarlığın deşifresini okuduğunuzda, ilk anda ne düşündünüz?   

...

‘AKP Hükümeti teröristle nasıl doğrudan pazarlık yapabilir? Üstelik kendileri terörist ile pazarlık yapan şerefsizdir  demişken?! Deşifre edilmeseydi, görüşmeler daha ne kadar gizli kapaklı, başka ülkelerin eline de bir biçimde koz verilmeye devam edilerek sürdürülecekti?
Görüşmelerde hangi tavizler verildi? Madem kaç yıldır müzakere yapılıyor o halde aynı anda niye bunca şehit verdik?  AKP bu süreci yönetememiş’ diye mi aklınızdan geçirdiniz?
Yoksa, ‘pragmatist düşünmeli, terör belasından, akan kandan, ekonomiye açılan kara delikten kurtulmak, kontrolü dışarıdaki organizatörün elinden almak adına bu görüşmeler artık kaçınılmazdı ama görüşmeler açık yapılmalıdıydı. Muhalefet partilerinin görüşü yok sayılamaz’ mı dediniz?!

Ya da, ‘malum medyada inanılmaz bir sansür uygulanıyor, görüşmelerin içeriğine değil, sızdırmayı kim yaptı tezleri üzerinden 006.5 james bond öyküleriyle konu bambaşka bir mecraya akıtılıyor,  bir kaset CHP’i şekillendirdi, birkaç kaset MHP’i,  bakalım bu sızdırmaca nelere gerekçe oluşturacak’ mı diyorsunuz?! Şimdi, akıl limanından uzaklaşmadan geniş bir çember çizerek konuyu irdeleyelim; Bugünkü yeni dünya düzeninde istihbarat algısı artık tamamen değişmiştir. İstihbarat teşkilatları sadece bilgi toplayan değil, bilgi yerleştiren, ülkenin dış tehdit algılarına
karşın stratejik istihbarat üreten, sosyal bilimler- toplum bilimcilerle birlikte kullanılabilir yeni güç tanımlamaları yapan kurumlara dönüşmüştür . Dolayısıyla tartışmalara bu yeni
konseptin gereği ile bakmakta fayda vardır.
     

Bu görüşmenin yapıldığı tarihte MİT’in başkanlık koltuğunda Emre Taner oturmaktaydı. Sayın Taner, özelikle Kürt dosyası üzerinde çok uzun yıllar boyunca çalışmalar yapmış, başarılı bir bürokrattır. Taner, Teşkilat’ın kuruluşunun 80’inci yıldönümü nedeniyle yayınlanan mesajda bulunduğumuz dönemin kadersel kodlarını o günden vermişti aslında, tarihe not düşecek bir ikaz yapmıştı; Türkiyemiz, ulus devletimiz tehlike altında, önümüzdeki dönem, bölgede (Kafkasya, Ortadoğu başta) çok ciddi değişiklikler olacak, haritalar-sınırlar değişecek ve vatanımızda, Türkiye’de hâlâ bu yeni-tehlikeli süreç karşısında yapılması gerekenler yapılmadı, derhal ön almak zorundayız, savunmada kalmak dönemi bitmiştir, büyük devlet olarak belirleyici olmak zorundayız.’ Statükoyu korumanın zor olduğuna yeni döneme uygun projelerle ön almanın kaçınılmazlığına dikkat çekiyordu.

MİT- PKK görüşmesi tartışmalarında yükselen bazı seslerin ‘MİT’in  tepe birkaç ismini  günah keçisi ilan etmeye kalkması gündem saptırmacalardan biridir. Görüşmeyi gerçekleştiren ekip bu kadar kritik bir konuda kendi başlarına ‘ben yaptım oldu’ diyebilirler mi? Asla diyemezler. Zaten  Erdoğan da bugünkü son açıklamasında ‘MİT ekibini biz gönül rahatlığı ile gönderdik’ demektedir.  (ilaveten, İmralı turlarıda kastediliyor.)

Peki bu görüşmelerin kaydedilip kamuoyuna sızdırılması sizlere fazla sürpriz geliyor mu? (Ne yazık ki dinlenmeyen köşemiz bucağımız dahi kalmamıştır)

Masada oturan terör örgütünün temsilcileri ve de bir de meçhul İngiliz uzmanın arabulucuğundan (aman ne şaşrtıcı!!) bahsediliyor! PKK masada iken gerideki gölgeli cephenin yansıması nasıldır? 

Önde 1,  görünmeyen 50
masa!!!

PKK’nın sırtında kaç farklı kanat, o kanatların arkasında kaç farklı güç dengesi bulunuyor? Aklımıza hemen medyatik 3-5 istihbarat teşkilatı geliyor değil mi? Bunlarla birlikte, İran’ın, Suriye’nin hatta Barzaninin dahi bu görüşmelerden haberinin olmadığı varsayılabilir mi?!

Asıl soru bu deşifre niye ‘şimdi’ oldu, zamanlama … Yukarıda kısaca değindiğim yeni istihbarat konsepti ile düşünün lütfen. 

İçinde bulunduğumuz sürecin  major olaylarına bakalım;  

Erdoğan, PKK’nın arkası kesilmeyen terör eylemlerine, BDP’nin özerklik ilanı ile ipleri koparmasına karşın ‘Ramazan’dan, Bayram’dan  sonra herkes neler olacağını görecek’ dedi.

Bu açıklamanın ardından, basında, Bayramdan sonra PKK ile bağlantılı 800 ile 1400 kişinin tutuklanacağı bir listeden söz edilirken, listede BDP'li siyasetçiler ve yemin etmeyen milletvekillerinin de olduğu yazıldı.Derken, bayram geçti. Kandil’e hava saldırısı başladı. 

 

Aynı günlerde yine Hükümet, Malatya’ya Füze kalkanı kurulmasına onay verdiğini resmen
açıkladı, İran bu durumdan çok rahatsız olduğunu sert bir dille ifade etti, AKP’i ikili oynamakla suçladı, ikaz etti.

Erdoğan, Gazze milli meselemiz deyip İsrail ile hemen peşisıra da Akdenizde  doğalgaz arama kavgasına tutuştuğu Yunanistan ve  Kıbrıs Rum Kesim ile de savaşın eşiğine geldi. Gerginlik tırmanarak da devam ediyor. 

Türkiye’nin Suriye’ye de girip tampon bölge oluşturacağı konuşulmaya başlandı, Suriye
yönetimi Esad da cevap olarak tankları sınırımıza dayadı
.

TSK’nın Kuzey Irak’a kara harekatına başlamasının an meselesi olduğu ilan edildi. Barzani ayaklandı. Kara harekatında geri sayım başladı, bugün, yarın derken…

Çemberimde gül oya….

Hükümet; İran, Suriye, İsrail, Kıbrıs Rum kesimi, Barzaniye toplu halde kafa tutmaya devam ediyor, PKK’a da ağır bir darbe vurmak için (!) karadan sınır ötesi operasyonuna hazırlandığını duyurur iken… (nerede ise bir koordinat verilmediği kaldı)

PKK’a yakınlığı ile bilinen haber ajansının sitesinde AKP Hükümetinin talimatıyla MİT’in uzun bir süredir PKK ile zaten müzakere yaptığı duyuruluverdi. Bir kısım basın derhal ‘tıp’ oynamaya başladı, bir kısım kalem de ustaca, konuyu ‘sızdıran haindir’ tartışmasına çekip, içeriği, o masalarda başka neler konuşulup, ne tavizler verildiğinin sorgulanmasının önüne geçmek için atmadık takla bırakmamaya başladı.  

Habur skandalı, açılım paketi, açıl susam açıl vaadleri başka neyi, neleri içeriyordu acaba? Bilen var mı?  

Uzun lafın kısası, Sayın Erdoğan Arap liginin liderliği için ter dökerken aslında ‘rol modelinin’ kendi içinde işlerinin pek de  iyi gitmediği de ortaya çıktı. Bir diğer yanda; terörle mücadelede pragmatist düşünmenin kaçınılmaz olduğu gerçeği de bu arada aklımıza sokulmuş oldu.  

Ve bugünden yarına, CHP ve MHP’e, muhalefet partilerine çok daha önemli görevler düşmektedir, bundan sonraki kritik sürecin ‘kontrolörü’ olmak zorundadırlar. Aksi takdirde tabiat boşluklardan
nefret ettiği için (!) yaratılan boşluklar ithal çözümlerle biz ne olduğunu anlamadan, birden, dolduruluverir!...
 
  

 

***   

twitter.com/gulerkomurcu