Aciil bir tahsilatçı buluna!

10 Ağustos 2011

İçinde bulunduğumuz şu günlerde kamuoyu ‘Türkiye-Suriye savaşı çıkar mı’ sorusuna cevap arıyor. Başbakan Erdoğan’a göre ‘Suriye iç meselemiz’ (!) olduğu için, Obama ve etrafına göre de ‘Suriye’ye demokrasi götürmek adına’ (biz ilerii demokrasinin rol modeliyiz ya! Demokrasi bugün birilerinin siyasi hedeflerine ulaşmaları için bir çeşit fantaziye dönüştü) Türkiye  Suriye’ye ‘sefeer olaa’ demeye hazırlanmalı! Demokrasi fantazilerini geçelim, malum birilerinin asıl hedefi  Suriye derkeen ‘İran ile Türkiye’nin kapışması, Türkiye-İran savaşı’ , geldik mi finale?!

....

Arkasına Rusya’yı, Çin’i  alan İran'ın bölgesel ağırlık kazanma planlarında Suriye son derece önem taşıyan bir ülke (Irak , Lubnan, Yemen’i de  bu listeye eklemeliyiz elbette). İran’ın bölgede hızla stratejik üstünlük ve de nufus kazanması, tehlikeli nukleer oynaşmaları, baskın katı dinci rejimi, bölgede istikrarın, barışın bozulması, terörün tetiklenmesi adına  hiç şüphesiz büyük risk taşıyor, Suriye’deki dikta yönetimle sıkı işbirliği bu riski tolere edilemez seviyeye taşımış vaziyette  de… Ortadoğu’da, Arap cografyasında din, ırk ve mezhep ateşi alev alev yanar iken…

Kura  çektik! Taşeronluk, hesapların savaşla tahsilatçılığı bize mi düştü?!!!

Problemleri daima askeri şartlarda ele almaya ve askeri şartlarda çözüm geliştirmeye
alışmış bu denli bir çarpık dış politika olabilir mi?
(bu son cümle savaşçı görüşe karşı çıkan, Washington’un bizzat kendi  içindeki bir grup analistine ait, aklın yolu bir)

 

Müttefik olmak, ‘sen yürüme incinirsin, ben senin yerine önce yolları temizleyeyim, şurdan iki adım zaten, girivelim Suriye’ye…’ demek değildir. Müttefik olmak ‘ortak menfaat, ortak strateji üzerinde , dayatmasız, eşit kabul ’ gerektirir.

Tahsilatçılık ya da taşeronluğu müttefikliğin gereği diye ambalajlayıp sunanlara, kendileri en ufak risk almaktan kaçınanlara bizim de ‘yes sir’ mü dememiz lazım! Başka?!

‘Yürü ya Sayın Erdoğan sen aslansın kaplansın’ diyerek Tayyip beyi ‘Suriye’ye girmeye ikna
etmişe benziyorlar, gerekçe de ‘demokrasi pardon ileri demokrasi adına ve de ‘sınırımıza yığılan mültecilerin’ limiti aşan fotoğrafı da…  (Bir ay önce yazdım… Lütfen bknz, ‘O elindeki kozdan çok emin’ )

Biz en önde, arkamız önümüz sobe!

ABD’de önümüzdeki yıl Başkanlık seçimleri var, seçim sürecine girildi, Obama ve Demokratlar yeniden
kazanmak için büyük çaba sarfetmek zorundalar, ekonomileri çöktü, işssizlik, yoksulluk hesap edilenin çok çok üzerinde büyümeye devam ediyor, dev firmalar batıyor, alarm zilleri çalıyor ve bu ekonomik tablo içinde , seçim sürecinde yeni bir ülkeye daha savaş açmaları imkansız. Bütçede mecburen savunma harcamalarına büyük tırpan vurulacak. Washington’da Kongre, yıl sonuna kadar, bütçe açığında 1.5 trilyon dolarlık boşluğu kapamak için hangi kurumlarda kesintiye gideceğine karar verecek. Önce kendi halkının sosyal, günlük ihtiyaçlarını düşünmek zorunda, ‘uzaktakine demokrasi getirme adına’ (!) savaş bütçesini değil. Ki orada da ‘bir grup’ sağduyulu bürokrat, uzman ve de siyasi bu görüşü savunuyor.

ABD, halen savunmaya gezegenin geri kalan ülkelerinin harcadığının neredeyse toplamı kadar para harcıyor. 2001 ile 2009 arasında toplam savunma harcaması 414 milyar dolardan 699 milyar dolara çıktı.  ABD Kongre’sinin kabul ettiği yeni bütçe planı, Pentagon’un önümüzdeki 10 yıl içinde 800 milyar dolar kesinti yapmasını öngörüyor. O halde?! Büyük Ortadoğu projesi nasıl fiilen yürümeye devam edecek?  Irak’ta asker çektikten sonra el rahatlığı nasıl sağlanacak?  Arap açılımı/dönüşümü ılıklaşarak, ılımlı dinci yönetimlere devri nasıl tamamlanacak? Yeni serbest piyasaların yaratılması, dolar kullanımının artması nasıl olacak?

‘Aciil bir tahsilatçı-taşeroon bulunaaa…’

 

Görünen o ki fazla da aramalarına gerek kalmadı, manzara ortada, ‘ne iş olsa yaparız büyük abiii, yeter ki…….’ diye bir ses sizin de kulağınıza geldi mi?

 

Malum bir bölüm medyamızın necip isimleri de elde körük, ‘yaşa varol, biz yeni Amerika olacağız, bölge bizden sorulacak, en büyük sensin, Osmanlı ruhuyla haydi sefer olaaa’ diye naralar atar iken…

‘Bak sabrımı zorlamayın haaa, gelirsem oraya, uuf olur’ diyerek Suriye’ye
efelenenlere de mini minnacık bir detay hatırlatırım,  konunun uzmanlarının tespitine göre; Ortadoğu'daki bundan sonraki muhtemel savaşlarda en önemli rolü füzeler oynayacak, bu
bağlamda İran’ın kontrolündeki gözü dönmüş Hizbullah'ın elinde 30.000, Hamas'ın
elinde de aynen binlercesi ve de halkının kanıyla beslenmeye başlayan Suriye'deki diktatörün elinde binlerce füze ve roket olduğu tahmin ediliyor.   Diğer yanda, İran’ın Haziran da gerçekleştirdiği 14 orta ve uzun menzilli füze denemesinden aktarılan bir bilgiye de bakalım, İran’ın sadece "Şahap" sınıfı
balistik füzelerin menzili 2 bin kilometre
. İran’ın özellikle çok gelişmiş bir balistik füze kolleksiyonuna (!!!) sahip olduğu söyleniyor. (Okuduklarımı paylaşıyorum, açık kaynaklar dışındakileri de düş gücünüze bırakarak...)

 

Sağa sola ‘sabrımı zorlamayın’ diyenler elbette istediğini sınırsız dile getirme, konuşma özgürlüğüne sahipler ancak konu ulusal güvenlik  olunca; istediğini yapma özgürlükleri sınırsız
o-la-maz.

Bu arada…  Geride duran malum birileri de görünen o ki bizi savaşa sokmak için epey bir çaba ! gösterecek. ‘Nasıl’ diye sormayınız artık ey anlayışlı okur...