Ben.. Galiba... Cüzzam oldum... 

Yok, sizden daha fazla saklayamayacağım ey kıymetlim okur, bunu bilmeniz gerekiyor...

 Ben... Galiba... Cüzzam oldum... Oh bee söyledim işte ruhum kurtuldu.

Siz hiç kendinizi cüzzamlı gibi hissettiniz mi?

Ben son 3 aydır kendimi cüzzamlı gibi hissediyorum, son 3 aylık zamanlama ile neyi kastettiğimi
eminim çok iyi anlamışsınızdır efendim okur. Hüküm giyene kadar hiç kimseye suçlu muamelesi yapılamaz, herkes suçsuzdur ama gelin görünki suçlanan kişi ‘adalete’ sonsuz güvenerek bekler iken bir kısım medya ve bir kısım malum grup tarafından ‘yakılması gereken cüzzamlı bir suçlu’ ilan
edilip, seri itibar infazlarına maruz bırakılaraak...

Bugün, 21.yüzyılda, Ortaçağda cüzzam hastalarına uygulanan tecritin aynısını yaşıyorum
işte... İnsanlar, (iş ve özel çevremdeki bir bölüm kastım) bana cüzzamlıymışım
gibi davranıyorlar, konuşmaya korkuyorlar, çünkü bu insanlar, yargının sonucunu
beklemeden o malum birilerinin, yandaş medyaları aracılığıyla yükledikleri
‘suçludur’ mikrobunun kendilerine de bulaştırılması endişesi içindeler.


Ve... Tüm bu yaşatılana rağmen soğukkanlılığınızı, saygınızı, iradenizi
koruyup, sorumlu vatandaş bilinciyle ve de elbet başınızı da asla eğmeden ‘diken
kuşu misali’ kalbimizi dikene yaslamaya da devam ediyoruz.

Evet, tecrit  edilmek, itibarlarınıza kurulan karalama tuzakları, medya eliyle infaz oyunları,
birilerinin asıl planı da buydu zaten. Cüzzamlı diyen kadar cüzzamlı varsayıp
korkup yaklaşamayan da...

 

NE?! Siz söyleyin efendim.

Benzer vakalar üzerinden yaratılan korku hipnozuyla kitleler dalga dalga etki altına alındı.
‘Gık diyeni taş yaparız’ korkutmacasının geldiği son nokta ortada...

 

Bir kısım medyada; Atatürk’ü Cumhuriyet ilkelerini, Türk Silahlı Kuvvetlerini, HUKUK’u,
vatanseverlik, yurtseverlik kavramlarını korumak ‘marjinalleşmek, suça eğilim’
gibi ambalajlanıyor.

Kaç defa bu sutunda sordum, ‘milliyim demek mi tehlikeli PKK’ı övmek mi diye?’

Cevabı artık tartışmayacağım.

Sokaktaki vatandaşın  hüzünlü halleri bir yana, milletin vekili de ‘gık’ der ise milletin Meclis’inde
tekme tokat linç edilebiliyor, üstelik yetmezmiş gibi bu ayıplanması gereken
durum birilerince, ‘fazla konuştu, hak etti’ yorumuyla da ‘onaylanabiliyor.’


Kendi vatanınızda sizin kendinizi adeta ‘haymatloz’ gibi hissetmeniz
sağlanıyor, birilerimiz deli yürekli, cüzzamlı haymatloz ruhsal sızıları içinde,
birileri de korku tünellerinde zombi rollerinde, bir diğeri ise izleyici-seyirci
hallerinde...

Peki, bir akıllı söylesin bu gergin durum böyle nereye kadar
gidecek?

Acilen ‘saygı’ anahtarını elimize alıp toplumsal huzurun
‘kilitlenen o kapısını’ açmak zorundayız, anahtarın üzerinde SAYGI yazıyor,
saygıııı... Hiç kimse bir diğerini zorla sevmek zorunda değildir ama saymak
zorundadır. Birileri bu temel kuralı yok sayıp, ‘döve döve, dayatarak,
zorlayarak herkesi tek tip düşünmeye, hatta mümkünse 80 milyonun eline ‘bugün
şunları konuşup, şunları yapabilirsiniz listesi’ vermeye mi talip?

Yok,
olmaz, olamaz çünkü zaten ekonomik sıkıntı içinde şirazesi kaymış olan toplum bu
‘ağır siyasi baskıyı’ taşıyamaz noktaya geldi artık. Bakınız sokaktaki,
trafikteki, çarşı pazardaki normal insan diyaloglarına, laik-anti laik
kutuplaşması, yetmedi etnik kışkırtmalar tuzağı derken asabı bozuk millet cinnet
haline bir kala aşamasına geçti. O halde?

Saygı anahtarlarını ellerimize alıp, sağduyu ve de nezaket kurallarının pusulasıyla (toplumun önemli bölümü son  dönemde nezaketi, görgü kurallarını falan da tamamen unuttu) toplumsal
gerginliği derhal yok etmemiz şart.

Ankara’mda her kim bu kriz sürecinde saygın, sağduyulu, soğukkanlı, diplomasi diline hakim rol modelliği yapar ise  ‘O’ her anlamda kazanan kişi olacak. Bu arada mini bir not; önümüzdeki aylarda
siyasette sürpriz yeni oluşumlar bekleyiniz, sürekli vitrinin önüne bakanlara
soruyorum; ‘acaba sahne arkasında neler oluyor’ dersiniz?

Sözü, ‘özel’den  cüzzamlı !!! hallerde bağlayalım.

Bir gün olur, gün gelir... Bu da geliiir, bu da geçer. Değil mi ey dost okur?

Sahi nasıldı o türkü?.. Zülfü siyahım.

 

Bu makalem 22 Nisan 2008 tarihinde AKŞAM Gazetesinde yayınlanmıştır.