‘Catharlar’dan Haçlılara, Afrika’nın öfkeli göçmenlerinden Radikal dincilere…

 

Marsilya’dan Türkiye’ye bugünden yarına, notlar

8 Ocak 2016

 Uzun süre sonra, nihayet…

Gasp edilen hakkımı ( hukuksuzca benden alınan haklarımdan sadece birini diyelim) alıp, uçağa binip yurdun dışına, sınırın ötesine gitmek… Güzeldi.

Kanatlarım benimle, artık!

Cote D’Azur, Provence… Güney Fransa’yı turladık… Lavanta tarlaları, Mimozalar, üzüm bağlarıyla meşhur Fransa’nın Provence bölgesinin, UNICEF tarafından Dünya Kültür Mirası olarak korumaya alınmış, Ortaçağ’ın önemli şehirlerinden Avignon başta olmak üzere, tarih kokan kasabalarını, şehirlerini adımlamak… Müthişti.

2015’in son günleri, 2016 yılının ilk günlerinde gezdiğim bu bölgede, yaklaşık 800 yıl önce büyük acı, acılar, ‘Dünya tarihinin ilk Soykırımı’ gerçekleşti;

 

Fransa'nın güneyinde 1209-1229 yılları arasında, Fransız ve Roma Kilisesi tarafından gerçekleştirilen soykırımın hedefi on binlerce ‘Kathar'dı. Katolik Kilisesine başkaldıran, Kilisenin dogmalarına karşı çıkan Katharlar… Kadın ve erkeğin eşit olduğuna, ‘haç’ın kutsal, ilahi bir anlam taşımadığına, baba-oğul-kutsal ruh üçlemesinin Kilise tarafından uydurulduğuna inanan, Kiliseyi, ruhban sınıfını reddeden, Tanrı ile insan arasına ruhban sınıfı papaz vb girmemesi gerektiğini savunan ‘Kathar topluluğu’ doğruyu söylemenin bedelini ağır ödediler. Menfaatleri bozulan Katolik Kilisesi yöneticileri, Ortaçağ’ın, Karanlık Çağ olarak anılmasına neden oldular, Haçlı seferleri düzenletip çoluk çocuk, bir bir Katharları katlettiler, yerlerini yurtlarını yağmaladılar, ateşlerde yaktılar.

Yeri gelmiş iken, Katharlar kim, internetteki bilgilerden kısa alıntı yapalım;

 

‘‘… Bir görüşe göre, 9. yüzyılda Balkanlarda "Bogomil" (Tanrı Dostları) adıyla anılan muhalif mezhebin soykırımı çağrıştırır bir koğuşturmaya uğramasından sonra, İmparatorluğun elinden kaçabilen bir grubun Güney Fransa'ya sığınmasıyla başlamıştı Cathar Hareketi... Bogomil'in öncülleri, Anadolu'da bir direniş olarak ortaya çıkan "Paulisyen" cemaati ve eski Ermeni Kilisesi'ydi. Onların öncülleriyse, Hıristiyanlık öncesi dönemin eski Pers düşüncesine ve kısmen antik Mezopotamya inançlarına dek varıyordu. Bir başka deyişle Catharlar, aslında Kilise'den ‘çok daha eski ve köklü inanç biçimlerinin’ yüzyıllara yayılan ve zaman içinde bir tür kesintisizlik izleyen direniş zincirindeki halkalardan biriydi. Bu nedenle, durumun ciddiyetini çok iyi analiz eden Papa Innocent, salt onları ezmek için Güney Fransa'ya bir Haçlı Seferi düzenletti, bütün Cathar'lar ya kılıçtan geçirildi ya da ilk kez onlar için yaşama geçirilen ünlü Engizisyon heyetleri tarafından sözde yargılanıp, işkenceyle öldürüldüler. Cathar'lar dehşet verici bir katliama uğramışlar, yalnızca bir avuç şanslı "kusursuz", Pireneleri aşıp İspanya'nın kuzeyinde saklanmayı başarabilmişti….’

Alıntımız (şimdilik) bu kadar.

 

Efendim, bendeniz, bu son 3 yıldır Katharlar hakkında bir kitap yazmaya hazırlanıyorum, bu nedenle ne bulursam okuyup, arşivliyorum. Geçen haftaki Fransa seyahatimin dönüşünde, nihayet ilk satırlarını yazmaya başladım yeni kitabımınMecdelli Meryem’in koruyucuları, gerçekleri söyledikleri için yakılan bedenlerinin ışığı ile çağları aydınlatan Katharlar’a dair bir tutam bilgi, birkaç tutamlık düş gücü öykülerimi, kendimce Gülerce kurgu ile sizlere sunacağım ey özlenen okur, yakında...

Şimdiye, bugüne dönelim..

Bugün, makalemde; dünyanın en önemli, en büyük limanlarından olan Marseille - Marsilya’ya dair bir hayal kırıklığımı aktarmak istiyorum;

3 bin yıllık liman şehri Marsilya adeta mülteci işgali altında ( ‘normal… ‘bu işgal liman şehirlerinin kaderidir’ mi diyeceksiniz? İyi de bu kaderin pek tatlı cilvesi değil!…)

Özellikle, Tunus, Fas ve Cezayir, Kuzey Afrika ülkelerinden gelen Arap göçmenler, şehrin tarihi izlerini, karakteristik mimari aktarımlarını, sosyal dokusunu inanılmaz değiştirmişler, pardon ‘değişim’ kelimesi sanırım gördüğüm manzaranın korkunçluğunu anlatmamda çok yetersiz, biraz daha detay vereyim;

Marsilya’nın tam orta yerinde; 500 yıllık, 300 yıllık, betonun dantel gibi işlendiği mimari harikası, muhteşem barok binaların penceresinden aşağıya kirli donlarını, pantolonlarını sarkıtıyorlar, tepenize halı silkeliyorlar, sokaklar dışkı ve her çeşit pislik dolu, kokuyor, kokuyor, kokuyor… Cafelerde sadece erkekler oturuyor… Marsilya’nın ‘’bazı varoşlarında’’ ise kendilerine adeta ‘Müslüman olmayanların giremediği’ mahalleler kurmuşlar. Bu özel hatların; sadece şeriat kurallarının geçerli olduğu bölgeler olduğu öne sürülüyor ( okuduğum makalelere göre). Avrupa’nın önemli bir liman kentinde miyim yoksa!… Anlamadım, şaşırdım ve ‘evet’ ürktüm.

ASKER  AVRUPA'DA SOKAKLARA İNDİ

Fransa yönetimi, geçtiğimiz ay Paris’te yaşanan kanlı terör örgütü İŞİDcilerin yaptığı korkunç katliamın ardından 3 aylık sıkıyönetim ilan ettiği için, Marsilya’da önemli, işlek cadde ve sokakları askerler koruyordu. Ancak biraz önce bahsettiğim o gettoları ne kadar kontrol altında tutuyorlar, tutabiliyorlar, şüpheliyim! Neyse, bu uzun uzun tartışılması gereken, birçok boyutu olan bir konu…

Ve son bir tespit;

Marsilya, Paris ve de aslında tüm Avrupa şehirlerinde etkileri giderek daha yoğun hissedilmeye başlayan aşırı dinci hareketlerin, grupların, ulusal güvenlikler üzerinde yaratacağı olası risklere karşın; Dünya’nın sigortalarının başında ‘çağdaş modern Türkiye’nin rol modelliğinin’ yer aldığına emin oldum.

Evet, Türkiye; din ile devlet işlerini ayırmış, laik, İslam’ı, barışın- hoşgörünün yolu olarak kabul eden, şiddetin dilini reddeden halklarıyla, bilimde sanatta çağı yakalayan, Müslüman toplumların modern yüzü, çağdaş Türkiye, daima, çok geniş bir bölgeye en uygun rol modeli, güvenli anahtar olacaktır…

Gezegenimizin huzuru için, olmak zo run da dır.’